Banka ‘geçerli fesih’le iş akdini sonlandırdı. İşte AYM kararı

Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz darbesine mizansın diyen banka çalışanının iş akdinin fesih edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal etmediğine karar verdi

aym

Ziraat Bankasında yaşanan olayda, banka yönetimi, 15 Temmuz darbesine mizansen
diyen ve HSYK’nın 2 bin hakim ve savcıyı 2016 yılında açığa alınmasını “İşte
gerçek darbe bu” diyerek yorumlayan çalışanın iş akdini sona erdirmiştir.
Personel açtığı davaları kaybetmiş son olarak da Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru yapmıştır.

Mahkeme heyeti, Emin Kuz’un karşı oy gerekçesiyle iş akdinin feshinin ifade
özgürlüğünü ihlal etmediğine karar vermiştir. Kararda, yapılan paylaşımların
FETÖ ile iltisaklı olduğu biçimde anlaşılmasının mümkün olduğu, işverenin, işyeri
itibarı zedelendiği için güven ilişkisinin son bulduğuna inanmasının ihtimal
dahikinde olduğunu belirtmiştir.

İşte 4 Nisan 2023 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan karar:

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BURHAN DİKTEPE BAŞVURUSU
Başvuru Numarası : 2018/10550
Karar Tarihi : 21/12/2022
Başkan : Kadir ÖZKAYA
Üyeler : M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ Yıldız SEFERÎNOĞLU Basri BAĞCI
Raportör : Mustafa İlhan ÖZTÜRK
Başvurucu : Burhan DİKTEPE

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, bir bankada çalışan başvurucunun sosyal medya hesabından yaptığı
paylaşımlar nedeniyle iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği
iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 1968 doğumlu olup 1991 yılından iş akdinin feshedildiği 25/7/2016
tarihine kadar Türkiye Ziraat Bankası Anonim Şirketinde (Banka) belirsiz süreli
iş sözleşmesiyle çalışmıştır. Başvurucu, iş akdinin feshedildiği sırada Bankanın
bir şubesinde yönetmen yardımcısı olarak görev yapmaktadır.
3. Başvurucu 16/7/2016 tarihinde Twitter isimli sosyal medya hesabından iki
ayn paylaşımda bulunmuştur. Başvurucunun ilk paylaşımında “Tezgahlanan
bu oyunu görebilmek için tüm halkımıza basiret ihsan eyle ya Rab!”
şeklinde
ifadeler bulunmaktadır. İkinci paylaşımda ise başvurucu, üçüncü bir şahıs tarafindan
yapılan “Son dakika: HSYK 2 bin 745 hakim ve savcıyı açığa aldı”
şeklindeki paylaşımın altına “İşte gerçek darbe
” yorumunda bulunmuştur.
4. Banka, başvurucunun bahse konu paylaşımları ile ilgili olarak Bankanın saygınlığını
ve imajını zedelediği gibi itibar kaybına da neden olduğunu belirttikten sonra
22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesinde yer alan “geçerli
fesih” şartlarının oluştuğundan bahisle başvurucunun iş akdini sona erdirmiştir.
5. Başvurucu, Bankanın fesih işleminin haksız ve geçersiz olduğunu belirterek
Banka aleyhine işe iade talepli tespit davası açmıştır.
6. Davanın görüldüğü Ankara 12. İş Mahkemesi (Mahkeme) davanın reddine karar
vermiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme; paylaşımların doğruluk ve sadakatle
bağdaşmadığı, işçinin işverene karşı daha özenli ve sorumlu davranması gerektiği,
anılan paylaşımların işverenin güvenini sarstığı değerlendirmelerinde bulunmuştur.
7. Kararın istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi
5. Hukuk Dairesi 30/6/2017 tarihinde Mahkeme ile benzer gerekçelerle istinaf
başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Karaim temyiz edilmesi üzerine
dosyayı inceleyen Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 6/12/2017 tarihinde onama karan
vermiştir.
8. Başvurucu, nihai karan 22/3/2018 tarihinde öğrendikten sonra 19/4/2018 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.

n. DEĞERLENDİRME
10. Başvurucu, herhangi bir hakaret ya da aşağılama içermeyen paylaşımlannın
ne şekilde iş hayatını etkilediği gerekçelendirilmeden, yirmi beş yıl boyunca
çalıştığı Banka tarafından iş akdinin feshedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğü
ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde;
başvurucunun davranışının iş sözleşmesindeki güven unsurunu zedeleyip zedelemediği,
başvurucunun ifade hürriyeti ile işverenin yönetim yetkisi arasında adil bir
denge sağlanıp sağlanmadığı hususlarının Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut
olayın kendine özgü koşullan da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
11. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Somut olayda başvurucunun İş sözleşmesi yapılan paylaşımlar nedeniyle feshedilmiştir.
Başvurucunun iş akdini fesheden Banka 4603 sayılı Kanun gereğince genel hükümlere
tabi bir anonim şirket olup başvurucu da özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir.
Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin
söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri
bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (aynı ölçütle negatif yükümlülük
bağlanımda değerlendirmeler için bkz. Ç.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020,
§ 104; Ayla Demir îşat [GK], B. No: 2018/24245,8/10/2020, § 113).
14. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının
çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların
adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama
kapsamında incelenmesini, bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin
gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir (ömür Kara ve Onursal
Özbek, B. No: 2013/4825,24/3/2016, §§ 47,48).
15. Bu doğrultuda özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa
ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının
karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı
edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli,
müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli,
ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır
(Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).
16. Derece mahkemeleri; tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü
irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde
belirlendiğini, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına
neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığını, sözleşmenin feshinin
çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem
olup olmadığım somut olayın koşullarına göre ele almalıdır (bazı farklılıklarla
birlikte bkz. ömür Kara ve Onursal Özbek, §51).
17. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması
gereken, başvurucu ile işveren Banka arasındaki Özel hukuk hükümlerine tabi
iş sözleşmesinin işveren taraftndan feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca etkili
bir yargısal sistem kurulup işletilerek başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin
menfaatleri arasında adil bir denge kurmak suretiyle devletin pozitif yükümlülüklerini
yerine getirmekte başarılı olup olmadığını belirlemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Volkan Çakır, B. No: 2017/35488,7/4/2021, § 28).
18. Somut olayda Banka, başvurucunun sosyal medya paylaşımlarının Bankanın itibar
ve imajını zedelediğini belirterek başvurucunun iş akdini feshetmiştir. Mahkeme
başvurucunun söz konusu paylaşımlarını 4857 sayılı Kanun’un 18. maddesinde yer
alan geçerli fesih nedenleri arasında sayılan “işçinin yeterliliğinden
veya davranışlardan kaynaklanan geçerli bir sebebin bulunması” kapsamında
kaldığını değerlendirmiştir. Mahkeme, “Feshin geçerli sebebe dayandırılması”
kenar başlıklı 18. maddeyi hatırlattıktan sonra başvurucunun davranışlarının
işverene karşı sadakat ve dürüst davranma yükümlülüğüne aykırı olduğu kanaatine
varmıştır. O hâlde nihai olarak başvurucunun iş sözleşmesi, yaptığı paylaşımların
işveren ile arasındaki güven ilişkisini bozduğu gerekçesine dayanılarak feshedilmiştir.
19. 4857 sayılı Kanun’un 18. maddesinde belirsiz süreli iş sözleşmelerinin işveren
tarafından sona erdirilmesinde geçerli bir sebep bildirme zorunluluğu getirilmiştir.
Söz konusu hükümde, geçerli sebeplerin neler olabileceği madde metninde sayılmıştır.
İşveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için ya işçinin yeterliliği
ve davranışlarından kaynaklanan ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden
kaynaklanan geçerli bir sebebin işveren tarafından gösterilmesi gerekmektedir.
Hükmün gerekçesinde de işbu hüküm gereği iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi
için işçinin davranışlarının iş görme borcunu ciddi biçimde olumsuz etkilemesi,
iş görme borcunu gerektiği biçimde yerine getirmesine olanak vermemesi, iş ilişkisinin
sürdürülmesinin işveren açısından makul ölçülerde beklenememesi gerektiği ifade
edilmiştir.
20. Somut olayda, başvurucunun darbe teşebbüsünden hemen sonra kendi sosyal
medya hesabında paylaşımlarda bulunduğu görülmüştür. Başvurucu anılan paylaşımlarında
darbeye teşebbüsün gerçek olmadığını, bir mizansen sergilendiğine inandığını
söylemiştir. Başvurucu darbe teşebbüsünün yaşandığı gecenin ertesi günü terör
örgütü ile irtibatı olduğu iddiasıyla bazı yargı mensuplarının görevden uzaklaştırılmasına
tepki göstererek “İşte gerçek darbe” yorumunda bulunmuş ve bu nedenle
de işveren, başvurucu ile olan iş akdini feshetmiştir. Mahkeme de anılan paylaşımların
darbeye teşebbüs ile ilgili olduğunu vurguladıktan sonra sadakat ve dürüstlük
kurallarına aykın olduğunu belirtmiştir.
21. Darbeye teşebbüsün yaşandığı ve genel olarak insanların konuya dair yeterli
bir bilgiye sahip olmadıkları saatlerde, kafa karışıklığıyla, yaşananların darbe
teşebbüsü olmadığına inandıkları biçimindeki açıklamalarına bir ölçüde tolerans
gösterilmesi mümkündür. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün yaşandığı geceden
sonraki gün başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması
(FETÖ/PDY) ile irtibatı bulunduğundan şüphelenilen yargı mensuplarının görevden
uzaklaştırılmasına tepki duymasının önceki paylaşımlarıyla birlikte değerlendirildiğinde
en azından onun FETÖ/PDY ile İltisaktı olduğu biçiminde anlaşılması mümkündür.
Dolayısıyla somut başvurunun koşullarında işverenin başvurucunun işyerinin itibarına
zarar verdiğini düşünmesi ve aralarındaki güven ilişkisinin son bulduğuna inanması
imkân dâhilindedir. İşverenlerin çalıştırdıkları işçilerin verimli şekilde iş
görmeleri ve önceden saptanmış nesnel kurallara karşı sadakat göstermeleri konusunda
beklenti içinde olmalarının haklı bir gerekliliğe dayandığım söylemek gerekir.
Bu bakımdan işverenin geçerli fesih için gerekli olan sebepleri açıkça ortaya
koyduğu ve başvurucunun mali haklarını gidermek suretiyle ve mağduriyetine yol
açmayacak şekilde iş akdini sona erdirdiği görülmektedir. Aynı şekilde derece
mahkemelerinin de tarafların çıkarlarını adil bir şekilde dengelediği ve müdahalenin
ölçülü olup olmadığını somut olayın koşullarına göre ele aldığı değerlendirilmiştir.
22. Sonuç olarak somut olayda ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamanın anılan
hakkı anlamsız kılacak nitelikte olmadığı, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda başvurucunun ifade Özgürlüğünün
ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır, ra. HÜKÜM Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiamn KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alman ifade özgürlüğünün İHLAL
EDİLMEDİĞİNE M. Emin KUZ’un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/12/2022 tarihinde
karar verildi.
Başvuru Numarası : 2018/10550 Karar Tarihi : 21 /12/2022
KARŞIOY GEREKÇESİ
Sosyal medya hesabından yapılan paylaşımlar sebebiyle iş akdinin feshedilmesinin
ifade hürriyetini ihlal ettiği iddiasına ilişkin başvuruda mezkûr hürriyetin
ihlal edilmediğine karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinde; başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatı bulunduğundan şüphelenilen
yargı mensuplarının görevden uzaklaştırılmasına tepki gösteren yorumu ile ilk
paylaşımı birlikte değerlendirildiğinde onun da anılan örgütle iltisakh olduğunun
anlaşılabileceği, dolayısıyla mevcut şartlarda işverenin başvurucunun işyerinin
itibarına zarar verdiğini düşünerek aralarındaki güven İlişkisinin son bulduğuna
inanmasının mümkün olduğu, derece mahkemelerinin de bu kapsamda tarafların çıkarlarını
adil bir şekilde dengelediği ve müdahalenin ölçülü olduğu belirtilerek ifade
hürriyetinin ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
Bilindiği gibi, 4857 sayılı İş Kanununun 18. maddesinde, belirsiz süreli iş
sözleşmelerinin işveren tarafından sona erdirilmesinde geçerli bir sebep bildirme
zorunluluğu getirilmiş ve geçerli sebeplerin neler olabileceği sayılmıştır.
Anılan hükme göre işveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için
İşçinin yeterliliği ve davranışlarından veya işletmenin, işverenin yahut işin
gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebin gösterilmesi gerekmektedir.
Madde gerekçesinde de, bu hükme göre iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için
işçinin davranışlarının iş görme borcunu ciddî şekilde olumsuz etkilemesi, bu
borcu gerektiği gibi yerine getirmesine imkân vermemesi ve iş ilişkisinin sürdürülmesinin
işveren açısından makul ölçülerde beklenememesi gerektiği ifade edilmiştir.
Buna göre, bir davranışın işyerinde olumsuzluklara yol açması hâlinde geçerli
bir sebebin bulunduğu kabul edilebilir. İşyerindeki iş ilişkilerine olumsuz
bir etkisi olmayan davranışlar ise bu kapsamda değerlendirilemez.
İncelenen başvuruya konu olayda fesih sebebi olarak gösterilen paylaşımların
mesai saatleri içinde veya İş araçlarıyla yahut işyerinde yapıldığı ve başvurucunun
bu sebeplerle iş sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluklarım yerine getirmediği
iddia edilmediği gibi bu paylaşımların başvurucunun işi, işyeri veya işvereni
ile bir ilgisinin bulunduğu da mahkemelerce kabul edilmiş değildir. Başka bir
anlatımla, paylaşımların hangi sebeplerle başvurucunun işverenle aralarındaki
güven ilişkisinin kopmasına ve işyerinde olumsuzluğa yol açtığı izah edilmemiştir.
Mahkeme, mezkûr paylaşımların darbeye teşebbüsle ilgili olduğunu vurguladıktan
sonra soyut olarak sadakat ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu belirtmekle
yetinmiştir. Terör örgütlerinin amaçlarım gerçekleştirmeye yönelik olarak her
türlü yola başvurulabildiği, terörün ve terör örgütlerinin propagandasının da
bunlardan biri olduğu konusunda şüphe yoktur. Bu nedenle, bir işverenden de
darbeyi öven veya teşvik eden bir çalışanla devam etmesi beklenemez. Bununla
birlikte, somut olayda işveren ve mahkeme, başvurucunun mezkûr paylaşımlarla
darbeyi ne şekilde övdüğünü veya desteklediğini izah etmemiştir.
Dosya incelendiğinde, başvurucunun darbe teşebbüsünün gerçekleştiği gece henüz
olayların herkes için yeterince açık olarak anlaşılamadığı bir sırada kendi
düşünceleri doğrultusunda sosyal medya hesabından bazı paylaşımlarda bulunduğu
ve darbeye teşebbüsün gerçek olmadığına inandığı anlaşılmaktadır. Ancak bu içeriklerin
kamuoyundaki tartışmalar bağlamında paylaşıldığının gözardı edilmemesi gerekir.
Bu tür meselelerde, ifade hürriyetinin önemli ölçüde korunmasının ve yetkililerin
bu konudaki takdir marjının özellikle kısıtlanmasının gerektiği bilinmektedir.
Kullanılan ifadelerin belirli bir husumet içermesi ve bazı sözlerin ağır olması
ihtimalinin bulunması ise, ifade hürriyetinin korunmasına ilişkin gerekliliği
kaldırmaz (benzer yönde bkz. Melike/Türkiye, B.No: 35786/19, 15/6/2021, §§ 47-48).
Diğer taraftan, başvurucunun idare ile arasında belirli bir düzeyde güven ve
sadakat ilişkisinin tesis edilmesi gereken bir devlet memuru olmadığı ve îş
Kanununa tâbi olduğu da gözönünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda, özel hukuk
hükümlerine tâbi olarak çalışanların işverenlerine karşı yükümlü oldukları sadakat,
sakınma ve gizlilik yükümlülüğünün, devlet memurları ile diğer kamu görevlilerinden
beklendiği Ölçüde olmadığı tartışmasızdır.
İncelenen başvuruda, söz konusu iki içeriğin sosyal medya platformlarında çok
geniş bir kitleye ulaştığı yönünde bir iddia bulunmadığı gibi, başvurucunun
işyerindeki durumu dikkate alındığında diğer çalışanlar üzerinde önemli bir
etkisinin olamayacağı da açıktır {Melike/Türkiye, § 51).
Başka bir anlatımla, ilk derece mahkemesi başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesini
zorunlu kılan nedenleri ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterememiş; istinaf
ve temyiz incelemeleri sonunda verilen kararlarda da bu noksanlık giderilmemiştir.
Bu sebeplerle, başvurucunun iş akdinin feshedilmesinin ölçülü olmadığı ve Anayasanın
26. maddesinde teminat altına alınan ifade hürriyetinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun aksi yöndeki kararma karşıyım.
Üye
M. Emin KUZ

Exit mobile version